“…iki bin yıl öncesinin bir şairi, günümüz dünyası hakkında, müzelerdeki tablolara bakarak öğreneceği bilgiden daha fazlasını, market raflarındaki ambalajlara bakarak öğrenebilir.”
Thomas Hine bu benzetimi yaptığında takvimler 1997 yılını gösteriyordu. Hine, o yıl, ambalaj üzerine ikinci kitabını yazmıştı. “Kutuların, Şişelerin, Tenekelerin ve Diğer İkna Edici Ambalajların Saklı Anlamları ve Gizli Tarihi” adlı kitabının 237. sayfasında yazmış olduğu bu önerme, ambalaj üzerine söylenmiş en anlamlı ve doğru sözlerden biri olarak kayda geçmiştir. Kültürler ve tasarım üzerine yazılar yazan ve eleştirmenlik yapan Hine, ambalajın sahip olduğu gücün büyüklüğünü gözler önüne sermektedir.
Sanat tarihine bakıldığında, her sanatçının, yaptığı eserlerle kendi döneminin kültürel ve toplumsal yapısını yansıttığı görülebilir. İnsanoğlunun günlük yaşamını mağara duvarlarına çizmeye başladığı dönemlerden itibaren, ressamların kanvaslar üzerinde, heykeltıraşların mermerler üzerinde yansıttığı toplumsal değerler, artık günümüzde raflarda ambalajlar üzerinde karşımıza çıkmaktadır.
Her alanda rekabeti yaşadığımız dünyamızda, çok az endüstri perakende sektörü kadar rekabet yoğundur. Ortalama bir süpermarkette gıdadan elektroniğe, kişisel bakımdan temizliğe kadar farklı kategorilerde 45.000 çeşit ürün bulunmaktadır. Dünya çapında süpermarket raflarında, her yıl 20.000 adet yeni ürün sergilenmeye başlamaktadır.
Bu sektörde rekabetin ateşli olduğu çok açık ve üreticiler süpermarket florasında ayakta kalabilecek ürünlerle tüketicinin karşısına çıkmak zorundalar. Alternatiflerin çok fazla olduğu bu seçim dünyasında, tüketicinin satın alma davranışı, önemli derecede değişmiştir. Sadece 50 yıl öncesinde tüketici, raflardaki tüm ürünleri aynı anda görebildiği bir ortamda seçimini yaparken, günümüzde normal bir süpermarkette dakikada 300 farklı ürünün önünden geçmektedir. Bir ürünün tüketicinin dikkatini çekmek için ne kadar az zamanı olduğu bu istatistikten de görülebilmektedir.
Ürün çeşitliliğin ve beraberinde tüketim bilincinin artması ile markalar, topluma sundukları değerleri, ambalajlar vasıtası ile doğru ve hızlı bir biçimde tüketiciye aktarmak durumunda kalmışlardır. Doğru bilgiye ulaşan tüketici ise seçimini daha kolay yapabilmektedir. Ambalaj, tüketicinin savunduğu değerlerin, ürünü sunan marka tarafından sağlandığını göstermeli ve aynı zamanda toplumun geneli tarafından da anlamlandırılabilmelidir. Kısaca tüketici, ambalajda kendini ve içinde bulunduğu toplumu algılayabilmelidir.
Markaların sorumluluğu topluma değer sunmak, tasarımcıların sorumluluğu ise marka değerlerini doğru ve estetik bir şekilde ambalaja yansıtmaktır. Raflarda farklılaşma, bu sorumlulukların yerine getirilmesi ile mümkün olabilmektedir.
Grafimet olarak, Thomas Hine tarafından yapılmış olan önermeyi doğrular bir biçimde, kültürel değerlerimizin ambalajlar üzerine aktarıldığı doğru ve estetik tasarımlar ile markalara değer katmaya devam ediyoruz.
Bu arada, zaman yolculuğu yaparak günümüze gelen iki bin yıl öncesinin şairinin, doğru tasarlanmış ambalajlar sayesinde günümüz dünyası hakkında öğrendiği bilgiler ile yine günümüz toplumları için çok anlamlı ve değerli şiirler yazmaya devam edebileceğine de inancımız tam.
Comments